REHİN HUKUKUNDA BELİRLİLİK İLKESİ
§ GİRİŞ
Teminat hukukunda ayni teminatlar ve şahsi teminatlar olarak ikili bir ayrıma gitmek mümkündür. Ayni teminat denilince akla gelen rehin hakkı, sahibine alacağını borçludan alamadığı takdirde rehin konusu şeyi sattırarak paraya çevirme suretiyle, satış bedelinden alacağını tahsil etme yetkisi verir. Rehin, rehne konu olan eşyanın taşınır(menkul) veya taşınmaz(gayrimenkul) olmasına göre taşınır rehni ve taşınmaz rehni olmak üzere ikiye ayrılır. Ayni haklara egemen olan iki başlıca ilke kamuya açıklık(aleniyet) ilkesi ve belirlilik ilkesidir. Ayni hakların temel özelliğinin herkese karşı ileri sürülebilir olmasından kaynaklanan ve bu nedenle ayni hakkın herkes tarafından bilinmesi gerekliliği, aleniyet ilkesini de beraberinde getirmiştir. Aleniyet ilkesi ile bir şey üzerinde ayni bir hakka sahip olunduğu üçüncü kişilere yansıtılmakta; üzerinde ayni bir hak sahipliği bulunan şeyin ne olduğunun bu yansıtmada kesin çizgilerle belirtilmesi gerekliliği de belirlilik ilkesini doğurmaktadır. Görülüyor ki, aleniyet ilkesi ile belirlilik ilkesi bütünleyici bir hal teşkil etmektedir. Çalışmamızda ayni teminatlara ve dolayısıyla rehin hukukuna hakim olan belirlilik ilkesi incelenecektir. Belirlilik ilkesinin geniş kapsamlı bünyesi dolayısıyla, Türk Medeni Kanunu’ nun 851. maddesindeki taşınmaz rehnine konu alacağın Türk Lirası ile belirlenmiş olması gerekliliği yönünden belirlilik ilkesine değinilecek, ardından kanunun 854. maddesi anlamında, rehne konu taşınmazın açık olarak belirtilmesi yönünden belirlilik ilkesi daha kapsamlı işlenecektir.
I. BELİRLİLİK İLKESİ
Rehin hukukunda, borcun ifa edilmediği halde alacaklıya tanınan rehnin paraya çevrilmesini talep hakkı, rehnin alacağın elde edilmesi için ayni teminat niteliği taşımasından kaynaklanır[1]. Teminat hukukunda, ayni teminatların herkese karşı ilesi sürülebilen yapısı gereği, şahıs tarafından bu hakkın ileri sürülmesinde üçüncü kişiler tarafından net olarak algılanabilecek bir belirliliğin olması gereklidir. Belirlilik ilkesine göre, rehin ile teminat alınmış alacak ve rehne konu taşınmaz açık ve seçik olarak belirlenmiş olmalıdır[2].
MK. m.851/1’ de düzenlenmiş olan rehinle teminat altına alınmış alacağın belirli olması kuralı “genel belirlilik ilkesi” olarak değerlendirilirken; MK. m. 854/1 de belirtilen rehin konusu taşınmazın benzerlerinden ayrılarak belirli hale getirilmesi kuralı “özel belirlilik ilkesi” olarak değerlendirilebilir Rehin konusu taşınmazın belirli hale getirilmesinden kasıt, ayrı ve bağımsız bir hale getirilmesi ile aynı hakka konu taşınmazın belirginleştirilmesidir[3].
Taşınmaz rehni bakımından belirlilik ilkesinin faydalarına değinilecek olursa, alacak hakkı sahibinin güvenliğini sağlamasının yanında taşınmazın mülkiyetini sonradan devralacak şahıslar bakımından da taşınmazın ne kadarlık bir borç ile yüklü olduğunu görebilmelerini sağlar. Gerek rehinli taşınmazın gerek teminat konusu alacak miktarının belirli olması, taşınmazın sonradan maliki olacak kişilerin devralma kararını sağlıklı bir şekilde alabilmelerine de hizmet edecektir[4].
Rehin bağlamında ayni haktan bahsedebilmek için bir eşyanın mevut olması gereklidir. Türk-İsviçre hukukundan nesne, kişi dışı, maddi (cismani) varlığa sahip ve üzerinde ferdi hakimiyet sağlanabilecek varlıklardır[5].
1. Belirlilik İlkesinin Alacağa İlişkin Yönü
Medeni Kanunun 851. maddesine göre bir taşınmazın üzerinde rehin hakkı kurulması için belirli bir miktarın tapuda Türk Lirası ile gösterilmesi gereklidir[6]. Rehinle teminat altına alınacak alacağın Türk Lirası ile belirli bir miktar olarak gösterilmesi sonucu, tapu kütüğünden taşınmaz üzerinden hangi miktara kadar bir teminat oluşturacağı anlaşılabilecektir[7]. Kanun ile böyle bir belirliliğin düzenlenmesinin hukuki niteliği hususunda doktrinde farklı görüşler mevcuttur. Bu hükmün tapu memuruna yönelik bir “düzen hükmü” olduğu ve alacağın Türk Lirası olarak gösterilmemesi halinin taşınmaz rehninin geçerliliğini etkilemeyeceği görüşü[8] bulunurken; Türk hukukunda hakim görüş[9] ise hükmün emredici nitelikte olduğu ve alacağın Türk Lirası olarak miktarının açıkça belirlenmesinin rehnin doğumu açısından bir şart niteliğini taşıdığı yönündedir.
Aynı hükmün ikinci fıkrasında genel kurala getirilen istisna ise yurt içinde veya dışında faaliyet gösteren kredi kuruluşları tarafından yabancı para üzerinden taşınmaz rehni kurulabilme imkanı mevcuttur. Bu istisnayı mümkün kılan, bir kredi kuruluşundan döviz veya dövize endeksli kredi almaya yönelik bir sözleşmenin varlığıdır. Ayni teminat konusu yapılan yabancı para alacağı böyle bir sözleşmeden kaynaklanmıyorsa, taşınmaz rehninin yabancı para birimi ile tesis edilmesi imkanı bulunmamaktadır[10].
Taşınır rehninde de teminatla güvence altına alınmış alacağın belirli olması gereklidir. Bu gereklilik taşınmazlar açısından Türk Lirası ile belirlenmiş olma şeklinde değil, rehin konusu taşınırın paraya çevrilmesi safhasında parayla ifade edilebilir olma açısındandır[11].
2. Belirlilik İlkesinin Rehin Konusu Taşınmaza İlişkin Yönü
Yukarıda değinmiş olduğumuz üzere rehne konu taşınmazın belirli olması kuralı MK. m. 854’ de şöyle düzenlenmiştir;
“Rehin kurulurken, konusu olan taşınmazın belirtilmesi gerekir. Bölünen taşınmazın parselleri tapu kütüğüne ayrı ayrı kaydedilmedikçe rehne konu olamaz”
Düzenlemeye göre, rehin sözleşmesinde taraflar, teminat teşkil edecek taşınmazı veya taşınmazları açıkça belirtmelidirler. Roma hukukunda kabul edilen genel ipotek kurumu[12] Türk Hukukunda kabul edilmemiştir. Belirlilik ilkesi, tesis edilen rehnin, taşınmazın tamamını kapsayacağını da ifade etmektedir. Bir taşınmazın ayrı parçaları hukuki manada eşya niteliğine sahip olmadığından bağımsız olarak rehne konu edilemezler. Eğer bir taşınmazın parçaları üzerinde rehin tesis edilmek isteniyorsa, bu parçanın ana taşınmazdan bölünerek bağımsız bir parsel şeklinde tapuya kaydedilmesi gereklidir[13]. Taşınmaza bağlı, bütünleyici nitelikteki bir parçanın kaderi asıl taşınmaza bağlı olduğundan ayrı olarak rehin konusu yapılamamaktadır[14].
2.1. Belirlilik İlkesi Bakımından Tapuya Kayıtlı Taşınmazın Varlığı
Belirlilik ilkesinin rehin konusu taşınmaza ilişkin yönü incelenirken, ilkenin uygulanabileceği bir taşınmazın nasıl olması gerektiği irdelenmelidir. MK. m. 704’ te ki düzenlemeye göre, tapu kütüğünde bağımsız ve daimi olarak kaydedilmiş haklar ile kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler taşınmaz olarak nitelendirilebilir.
Rehin tesisi bakımından, taşınmazın belirli olabilmesi, tapuya kayıtlı bir taşınmaz varlığının gerekliliğini de beraberinde getirmiştir[15]. Medeni Kanun anlamında taşınmaz rehninin mevcudiyeti için tescil zorunluluğu bulunduğundan, rehnin tesisi, tapu siciline tescil ile mümkün olacaktır. Tescilin yapılabilmesi için tapuya kayıtlı bir taşınmaz gereklidir. Tapuya kayıt sonucu arazi Medeni Kanun’ daki düzenlemeye göre taşınmaz haline gelmektedir. Tapuya kayıt yapılabilmesi açısından gerekli şartlar şöyle sıralanabilir;
-Tapuya kaydedilebilir bir nesne var olmalıdır.
-Nesne tapuya kaydedilebilir özellikte olmalıdır.
-Nesne yeterli derecede belirli olmalıdır[16].
Tapuya kayıt işlemi için somut olarak bir nesnenin varlığı gereklidir. Var olan bu nesne, somut olarak bulunmasına rağmen, hakimiyet altına alınamayacak özellikte ise tapuya kaydedilemez. Örneğin, su altında kalmış bir yerin tapuya kaydedileceği düşünülemez[17].
Nesnenin fiziki varlığının yanında, hukuken de tapuya kaydedilmesinde bir sakınca olmamalıdır. MK. m. 998’ e göre, sadece arazilerin, kat mülkiyetine tabi bağımsız bölümlerin ve bağımsız, sürekli hakların tapuya kaydı mümkündür. Sınırlı sayı prensibinden ötürü, maddede sayılanlar dışında bir nesne için tapuya kayıt söz konusu olmayacaktır[18].
Tapuya kaydedilecek taşınmazın yeterli belirliliği sağlaması gereklidir. Ayni hak taşınmaz üzerinde doğrudan doğruya hakimiyet kurmayı sağladığından, diğer kimselerin hakimiyet alanı ile çatışmaya neden olabilir. Sosyal düzenin bozulmaması amacına da hizmet eden belirlilik ilkesi sayesinde herkesin hakimiyet kurduğu alanın bilinir, anlaşılabilir nitelikte olması mümkün olmaktadır. Tapuya kayıtlı bir arazinin, tapu sicilindeki bağımsız sayfasında yüzölçümü bilgileri yer almakta, böylece hem ayni hak sahibi hem de üçüncü kişiler, söz konusu hakimiyet alanının nerede başlayıp, nerede bittiğini görebilmektedir[19].
Ayni hakkın ve rehin hakkının konusu olacak taşınmazın sınırlarının oluşturulması, kadastro çalışmaları ile sağlanmaktadır. Kadastro sürecinde, teknisyenlerin, taşınmazın bulunduğu mevki ve adada arazinin sınırlandırılmasını yapmalarıyla, hak sahipleri belirlenir ve sınırlar işaretlenir. Sınırlandırma işlemi tamamlanınca, taşınmazın gerek geometrik gerek hukuksal durumunu yansıtan bir kadastro tutanağı hazırlanır. Bu tutanağa göre, tapu sicilinde her bir taşınmaz içim ayrı bir sayfa açılır. Böylece Medeni Kanun anlamında taşınmaz kimliği kazanılmış olur[20].
3. BELİRLİLİK İLKESİNİN UYGULANMASINDA BELİRLEME FAALİYETİ
Rehin hukukunda, malikin rehin vermeye yönelik iradesinin dışa vurumu önem taşımaktadır. Borçlu, rehine konu edeceği malını diğer mallarından ayırmalıdır. Bu ayırma ve belirli kılma faaliyeti, rehne konu malın taşınır ve taşınmaz olmasına göre farklı şekillerde meydana gelebilmektedir. Taşınırlar açısından malikin hareketleriyle rehne konu edeceği malı işaret etmesi ya da sözlü olarak beyan etmesi ayırt ediciliği sağlayacakken; tapuya kayıtlı taşınmazlar açısından, rehin alacaklısının taşınmazın bulunduğu yere götürülerek gösterilmesi belirleme fonksiyonunu yerine getirmeyecektir. Belirlemenin gerçekleştirilebilmesi için, taşınmaza ilişkin tapu kütüğündeki sayfada rehnin tescil edilmesi lazımdır. Bu şekilde belirleme faaliyeti gerçekleştirilmiş olacaktır[21].
Her türlü ayni hakkın kuruluşu veya devrine yönelik borçlandırıcı işlemde, taşınmazın kimliği net ve kesin bir biçimde belirtilmelidir. Bu davranış belirleme faaliyeti olarak belirlilik ilkesinin bir parçasıdır[22].
4. BELİRLİLİK İLKESİNİN UYGULANMASINDA BİREYSELLEŞTİRME FAALİYETİ
Rehin hakkının tescilinde, taşınmaz maliki talep ve belgeleme koşullarını yerine getirmelidir. Bireyselleştirme(tahsis), önceden belirlenmiş bir taşınmaz üzerinde ayni hak tesis edilmesi bakımından malikin iradesini ifade etmektedir[23]. Taşınmaza ilişkin tapu kütüğündeki sayfada tescil yapılabilmesi için iki şart bir arada bulunmalıdır;
-Talep yetkili kişi tarafından gerçekleştirilmeli
-Talepte bulunan tasarruf yetkisini ve tescilin nedenini belgelemeli[24]
MK. m. 1013 e göre, ayni hakkın kazanılması için gerekli tescili talep yetkisi, taşınmazın malikine[25] aittir. Malikin, talep hususunda temsile ilişkin özel olarak yetki verdiği bir kimse tarafından talepte bulunulması mümkündür.
Taşınmaz maliki tarafından yapılacak talep, taşınmazın kayıtlı olduğu bölgenin tapu sicil müdürlüğüne yazılı olarak ve tapu sicil müdürüne hitaben yapılacaktır[26].
Tescil için aranan ikinci şart, talepte bulunan malikin, talepte bulunma yetkisinin nereden geldiğini ve tescilin hukuki nedenini belgelemesi şartıdır. Tescil talebinde bulunan kişinin sicilde yazılı olması gereklidir(TST, m.12). Eğer talep, bu hususta yetkilendirilmiş bir şahıs tarafından yapılacaksa, yetki verildiğine dair belgenin sunulması gereklidir. Aynı doğrultuda, tüzel kişiler adına yapılan taleplerde, talebi yapan, yetkili organ veya temsilci olduğunu belgeleyecektir[27].
Taşınmaz rehninin kurulmasında gerekli bir kazanma sebebinin varlığı gereklidir. Kanun sebepleri saymaktan kaçınmıştır, ancak taşınmaz rehni sözleşmesi, ölüme bağlı tasarruf, malikin tek taraflı tasarrufu, kanun hükmü veya mahkeme kararıyla rehin hakkı kazanılabilir. Taşınmaz rehni sözleşmesi, taşınmaz maliki ile rehinli alacaklı arasında yapılan bir sözleşme olup; geçerliliği için, tapu memurunca düzenlenecek resmi senet ile resmi şekilde yapılması zorunludur[28].
§ SONUÇ
Rehin hukukumuza egemen olan temel ilkelerden belirlilik ilkesinin incelendiği bu çalışmada irdelendiği üzere, ayni hakların yapısı gereği kamuya açık olma, aleni olma özelliğinden ileri gelen bir ihtiyaç, ayni hakka konu olanın belirli olması şeklinde ortaya çıkmıştır. Belirlilik ilkesinin alacağa ve taşınmaza yönelik iki perspektifinden bahsedilerek, taşınmaza ilişkin yönü daha çok vurgulanmıştır.
Çalışmamıza konu ilkenin, alacağa ilişkin yönünde, taşınmaz rehni ile teminat altına alınacağın Türk Lirası ile belirli bir miktar olması gereği ele alınırken; taşınmaza ilişkin yönünde, rehin konusu taşınmazın açık ve kesin olarak belirlenmesi bakımından, tapuya kayıtlı taşınmazın varlığı ve bu taşınmazın tapu kütüğündeki bağımsız sayfasına rehnin, taşınmaz malikinin talebi üzerine tescil ettirilmesi gerekliliği vurgulandı.
Görülüyor ki; rehin hukukunda aleniyetin sağlanması, birden fazla rehin halinde sıra sorununu çözen sabit dereceler sistemi ve inceleme konumuz olan belirlilik ilkesinin hizmet ettiği amaç düşünüldüğünde, rehnin, kredi temin etmede sıkça başvurulan bir yol olduğu ve tehlikeli bir hukuksal kurum olduğu da göz önüne alınmalıdır. Belirlilik ilkesi sayesinde, taşınmaz üzerinde ne miktarda rehin kurulmuş olduğu tapudaki tescil sayesinde gözükerek, gerek alacaklının güvenliği sağlanmakta; gerek taşınmaza sonradan malik olacak kişinin, taşınmazı satın alma iradesinin sağlıklı oluşması mümkün olmaktadır.
ŞULE CAN
KARSAZ HUKUK
[1] OĞUZMAN/ M.Kemal, SELiÇi / Özer, OKTAY- ÖZDEMİR/ Saibe, Eşya Hukuku,s. 679.
[2] KÖPRÜLÜ, Bülent/KANETİ, Selim, Sınırlı Ayni Haklar, İstanbul 1982-1983, s. 282.
[3] ACAR, Faruk, Taşınmaz Kavramı ve Özellikle Belirlilik İlkesi, İstanbul 2008, s. 147.
[4] ACAR, s. 160.
[5] OĞUZMAN/SEÇİLİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s.6; ACAR, s. 149;
[6] ACAR, s. 147; OĞUZMAN/SEÇİLİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s. 683
[7] OĞUZMAN/SEÇİLİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s. 683
[8] OĞUZMAN/SEÇİLİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s.683’ den naklen: LEEMANN: Nichtigkeit Des
Grundstückskaufs wegen unrichtiger Beurkundung des Kaufpreises, ART. 794, N.7; WİELAND, C, Kanunu Medenide Ayni Haklar, Ankara 1946(Terc. İ.Hakkı KARAFAKİ),
[9] KÖPRÜLÜ/KANETİ, s. 283; KARAHASAN, Mustafa Reşit, Türk Eşya Hukuku, C. II, İstanbul
1991, s. 201; GÜRSOY, Kemal Tahir/ EREN, Fikret/ CANSEL, Erol, Türk Eşya Hukuku, Ankara 1984, s. 962; AYAN, Mehmet, Türk Eşya Hukuku, C.III, Konya 1992, s.116; OĞUZMAN/SEÇİLİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s.684.
[10] OĞUZMAN/SEÇİLİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s. 685.
[11] TUNA, Burcu Ece, Menkul Rehninin Paraya Çevrilmesi, İzmir 2009, s.8.
[12] Genel ipoteğin kabul edilmesi halinde, borçlunun malvarlığına dahil olan ve ileride dahil olacak
her taşınmazın rehin konusu yapılmış sayılacaktır.
[13] OĞUZMAN/SEÇİLİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s. 687.
[14] ACAR, s.148; OĞUZMAN/SEÇİLİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s.236.
[15] GÜRSOY/EREN/CANSEL, s. 970; KÖPRÜLÜ/KANETİ, s. 208; AKİPEK, Jale, Türk
Eşya Hukuku, (III. Kitap) Mahdut Ayni Haklar, Ankara 1974, s. 193; KARAHASAN, Mustafa Reşit, Türk Medeni Hukuku, Eşya Hukuku, Cilt II, İstanbul 2007, s. 214; ; ACAR, s. 161: “Tapuya kayıtlı olmayan taşınmazlar üzerinde rehin hakkının kurulamayacağı gibi bir değerlendirme yanlış olacaktır. MK.m.853 hükmü MK.m.850 vd.ında düzenlenen taşınmaz rehnine ilişkin bir maddedir. Burada ortaya konulmak istenen, Medeni Kanun anlamında taşınmaz rehninin kurulabilmesi için taşınmazın tapuya kayıtlı olması gereğidir; yoksa tapuya kayıtlı olmayan bir taşınmazın hiçbir zaman rehine konu olamayacağı kast edilmemektedir. Tapuya kayıtlı olmayan taşınmazların taşınır rehni hükümlerince rehine konu edilmesine hiçbir engel yoktur.”
[16] ACAR, s. 164.
[17] ACAR, s. 164.
[18] ACAR, s. 180.
[19] ACAR, s. 191.
[20] ÖZKAYA, Eraslan, Kadastro Hukuku Ders Notları, İstanbul 2007, s. 19; ACAR, s. 191: “Tapuya
kayıtlı olmayan arazi bakımından ise, gözle görülebilir cinsten değişik cisimlerin sınırları oluşturacak tarzda arazi üzerine yerleştirilmesi veya doğal unsurların (ağaç, ırmak, çay gibi) varlığı, arazinin diğerlerinden ayrışmasını sağlar. Bu şekilde arazinin maliki kimse egemenliğinin nerede başladığını ve nerede bittiğini bilir; aynı durum diğer kimseler bakımından da söz konusu olur.”
[21] ACAR, s. 199.
[22] ACAR, s. 204.
[23] ACAR, s. 204.
[24] OĞUZMAN/SEÇİLİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s. 164.
[25] Taşınmaz üzerinde paylı mülkiyet söz konusu ise, her paydaş kendi payı üzerinde rehin
kurulmasını talep edebileceklerdir. Elbirliği halinde mülkiyette ise, taşınmaz üzerinde rehin Kurulabilmesi maliklerin hepsinin talepte bulunmasıyla mümkün olacaktır.
[26] MK. m. 1004; Tapu Sicil Tüzüğü, m. 8, 07/06/1994 tarihli ve 21953 sayılı R.G
[27] OĞUZMAN/SEÇİLİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s. 169.
[28] OĞUZMAN/SEÇİLİ/OKTAY-ÖZDEMİR, s. 690; ACAR, s. 199.
top
Copyright © 2022 Karsaz Hukuk Bürosu | YASAL UYARI | DISCLAIMER