KİŞİLİK HAKKINA SALDIRI HALİNDE DURDURMA DAVASI
§ GİRİŞ
Hukuk düzeni açısından en değerli ve üstün varlık kişidir. Kişinin sahip olduğu değerli varlık ise kişilik hakkıdır. Kişiye ve kişilik hakkına verilen bu değer ile paralel olarak kişinin ve dolayısıyla sahip olduğu kişilik hakkının her türlü tehlikeden korunması gereklidir. Bu tehlikeler, toplum içinde yaşamanın bir sonucu olarak üçüncü kişilerin yapmış olduğu saldırılardan kaynaklanabilir.
Günümüzde teknolojik gelişmelerin ileri seviyelere ulaşması ile kişilik hakkını oluşturan değerlere zarar verilmesi ve özellikle kişilerin özel hayatlarının daha kolay ulaşılabilir olması, bu ulaşım sonucu elde edinilen bilgilerin üçüncü kişilere aktarılması daha kolay hale gelmiştir. Kişilik hakkına tecavüz tehlikesinin bu kadar olası hale gelmesi, kişilik haklarının daha kuvvetli bir koruma ile bezenmesi gerekliliğini beraberinde getirmiştir.
Medeni Kanunumuz, kişilik haklarına yapılan tecavüzün devamlılık niteliği taşıması halinde kişiye, karşı karşıya kaldığı bu haksız saldırının durdurulmasını talep etme hakkı tanımıştır. Durdurma davası ile amaçlanan, kişinin maruz kaldığı hukuka aykırı saldırının kaynağını yok etmektir. Durdurma davası açılabilmesi için, saldırıyı gerçekleştirenin kusurlu olması gerekmezken, saldırı sonucu bir zararın meydana gelmiş olması şartı da bulunmamaktadır.
Kişilik hakkına tecavüz mahiyetinde, hukuka aykırı bir saldırının mevcut olması ve devamlılık niteliği taşıması halinde, durdurmada bir yarar bulunuyor ise, durdurma davası sonucu kişi maruz kaldığı saldırının sona ermesini sağlayabilecektir.
I. KİŞİ VE KİŞİLİĞİN KORUNMASI
1. Genel Olarak
Kişi, hukuki yönden korunması gereken çok değerli bir varlıktır. Bu değerli varlığın olası saldırılara karşı korunması için hukuk düzenince gerekli tedbirlerin alınması bir zorunluluk teşkil etmektedir[1]. Kişi, hak ve borç edinebilen varlıkken; kişilik, kişi kavramını da içine alan ve kişinin kişisel değerleri toplamından oluşan bir bütündür[2]. Kişilik hem devlete karşı bir korumaya, hem de toplumdaki diğer kişilerle olan ilişkilerde sağlanan bir hukuki korumaya sahiptir. Teknolojinin gelişmesi ile resim çekme, ses kaydetme, internet üzerinden çeşitli yollarla bilgi edinme gibi vasıtalarla, kişinin özel yaşamının daha kolay erişilebilir olması, kişilik hakkının saldırıya uğraması tehlikesini daha olası bir hale getirmiştir[3]. Bu tehlike karşısında kişilik hakkı daha güçlü bir koruma ile çevrelenmeye muhtaçtır.
2. Kişilik Hakkı
Doktrine bakıldığında kişilik hakkının çok değişik çeşitlerde tanımlandığı göze çarpmaktadır. Türk-İsviçre Hukuku sisteminde kişilik hakkı varlığı açıkça kabul edilmiş ancak kişilik kavramını oluşturan unsurlar tek tek sayılmamıştır. Alman Medeni Kanununda ise Türk-İsviçre sisteminden farklı olarak kişilik hakkı kapsamında yer alan münferit kişisel değerler tek tek sayılmış ve koruma altına alınmıştır. Alman Medeni Kanunu (BGB) 823/I hayat, vücut tamlığı, sağlık, hürriyet, mülkiyet ve diğer hakların ihlalini hükme bağlamıştır. Türk-İsviçre hukuk sisteminde ise genel bir kişilik hakkı kabul edilerek bu şekilde koruma yoluna gidilmiştir[4]. Görülüyor ki, bir taraftan kişiliği oluşturan değerler teker teker sayılmaya çalışılırken[5], diğer taraftan kişiliği genel bir ifadeyle tanımlama çabası da mevcuttur[6]. Kişilik hakkı, kişisel varlıklar üzerinde söz konusu olan vazgeçilemez ve terk edilmez, sahsa bağlı bir mutlak haktır[7]. (Yasam, sağlık, özgürlükler, şeref ve haysiyet, özel yasam, isim, resim, his yasamı gibi kişisel varlıklar üzerindeki haklar kişilik hakkını ifade eder.) Kişilik hakkı kişisel varlıklar üzerindeki bir hak olduğundan, bu varlıklara yönelen saldırılar kişilik hakkının ihlali sonucunu doğururlar. Yargıtay’ ın bir kararında kişilik hakkı, “Kişinin özgür ve başkasına bağlı olmadan varlığını sürdürmesi, kendine özgü yaşam biçimini sağlamasını amaçlar. Bu haklar insanın doğumu ile kazanılan ve kişiye bağlı olan haklardır” şeklinde tarif edilmiştir[8]. Kişilik hakkını, “kişinin toplum içindeki saygınlığını ve kişiliğini serbestçe geliştirmesini temin eden öğelerin tümü üzerindeki hakları[9]” olarak tanımlamak mümkündür. Kişinin onur ve saygınlığını toplum içinde ortadan kaldıran veya zedeleyen tüm saldırılar kişilik hakkına saldırı olarak kabul edilmelidir. Kişilik hakkı, kişinin tüm korunan haklarının, değerlerinin ve varlıklarının bütünüdür. Hukuken korunan ve kişiyle ilgili tüm değerler “kişilik hakkı” kavramı kapsamındadır. Bu değerlerin neler olduğuna hakim karar verecektir. Kişilik haklarının temel kaynağı ise, demokratik sistemler içinde bu sistemin mantığından doğan ve Anayasal birer kural haline gelen, kişi hak ve özgürlükleridir[10]. Anayasamızın 12. maddesinde, “Herkes kişiliğine bağlı, dokunulamaz, devredilemez temel hak ve hürriyete sahiptir” denilerek kişilik hakkının özellikleri belirtilmiştir.
II. KİŞİLİK HAKKININ KORUNMASININ YOLLARI
Kişilik hakkına saldırı birçok yolla olabilmektedir. Kişinin karşı karşıya kaldığı tecavüzün durdurulması, ileride gerçekleşmesi muhtemel tecavüzün önceden önlenmesi, tecavüz sonucu kişinin maddi ve manevi açıdan kayıplarının giderilmeye çalışılması, hukuk düzenince kişinin değerli varlık kabul edilmesi sonucu korunmaya yönelik getirilen düzenlemeler ile mümkün olabilmektedir. Kişilik hakkına saldırı halinde hangi davaların açılabileceği ile ilgili Medeni Kanun’ un 24 ve 25. maddeleri şu şekildedir:
MK. m. 24:Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.
MK. m. 25: Davacı, hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.
Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir.
Davacının, maddî ve manevî tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.
Manevî tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez.
Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir.
İlgili maddelerden de anlaşıldığı üzere, kişilik hakkına saldırı halinde;
- Durdurma(Saldırıya son verme),
- Önleme,
- Hukuka Aykırılığın Tespiti,
- Maddi Tazminat,
- Manevi Tazminat, davaları açılabilmektedir.
Konumuzun spesifikleşmiş olması nedeniyle kişilik hakkına tecavüzün başlamış ve devam ediyor olması halinde, bu tecavüze son verilmesini temin etme amaçlı olarak açılan durdurma davası incelenecektir.
III. DURDURMA DAVASI
1. Genel Olarak
Durdurma davası, kişilik hakkına saldırı sebebiyle meydana gelen hukuka aykırı durumu ortadan kaldırmaya yönelik, tecavüzün sona erdirilmesini amaçlayan bir eda davasıdır[11].
Durdurma davası, kişisel varlıklardan herhangi birine saldırının başlamış ve devam ediyor olması halinde açılır. Ancak, kişinin yaşam hakkına ve vücut tamlığına yapılan saldırılarda genellikle saldırının yapılması ve sona ermesi aynı veya yakın zamanlarda olacağından, bu hallerde durdurma davasının açılması pek sık görülmez. Bu hallere kişinin yaralanması ve öldürülmesi örnek gösterilebilir. Bu nedenle, durdurma davasının asıl önemi şeref ve haysiyete, mesleki ve ticari değerlere ve özel hayatın ihlaline yönelik tecavüzler açısından kendini gösterir [12].
Durdurma davasının açılabilmesi açısından, fiilin hukuka aykırı olması ve tecavüz teşkil etmesi yeterli olacaktır. Bunun dışında failin kusurunun bulunması ya da tecavüze maruz kalan kişinin bir zarara uğramış olması şartı bulunmamaktadır. Kişilik hakkına saldırı çok çeşitli araçlarla gerçekleştirilebilir. Basın yoluyla kişilik hakkına karşı yapılan saldırılarda, basılmış eser mevcut olduğu sürece, kişilik hakkı ihlalinin devam etmesi sebebiyle; tecavüz fiili sona erse bile, tecavüzün sonuçları sürmeye devam etmektedir. Bu hallerde doktrindeki bir görüş[13] durdurma davasının açılabileceğini kabul ederken; diğer bir görüş[14] ise tecavüz fiilinin sona ermesinden sonra, etkilerinin devam ettiği halde durdurma davasının açılamayacağını ve bu halde tespit davası açılabileceğini savunmaktadırlar. Radyo ve TV yoluyla kişilik hakkına saldırı halinde durdurma davası açılabilmesi için ise seri halde devam eden programlar ve reklamlar dolayısıyla kişilik hakkının saldırıya uğraması söz konusu olmalıdır[15].
Durdurma davasının, devam eden hukuka aykırı hali sona erdirerek, maddi ve manevi zarar gibi daha ağır sonuçların meydana gelmesini engellemeyi amaçladığı söylenebilir. Durdurma davasının bir tazmin işlevi değil; kişilik hakkına yapılan saldırının kaynağını yok etme işlevi gören bir engelleme amacı bulunmaktadır[16].
Tazminat davaları hukuka aykırı fiilin kaynağına yönelmezken; durdurma davası bu kaynağa yönelmektedir[17].
2. Durdurma Davası Açabilmenin Şartları
Kişinin kişilik haklarına yapılan saldırı karşısında, kişinin mevcut saldırının durdurulmasını sağlaması için, saldıranın gerçekleştirdiği fiilin haksız olduğunu bilerek yapmış olması, yani kusurlu olması gerekmemektedir.
Durdurma davasının açılabilmesi için kusur şartı aranmazken, kişilik hakkına yapılan saldırı sonucu bir zararın oluşması da gerekmemektedir. Gereken şartlar şöyle sıralanabilir:
2.1. Kişilik Hakkına Hukuka Aykırı Olarak Yapılan ve Devam Eden Saldırı
Hukuka aykırılık, genel anlamda hukuk düzenine ters düşen, onun tarafından reddedilen bir fiil ve davranışı ifade eder. Hukuka aykırılık kavramından ne anlaşılması gerektiği tartışmalıdır. Başlıca savunulan iki teoriden subjektif teoriye göre, zarar verici fiil, ancak failin böyle bir fiili işlemeye yetkili olmaması halinde hukuka aykırıdır. Buna göre fail bir hakka dayanmadan, yetkili veya izinli olmadan zarar verdiği için sorumlu tutulmaktadır. Objektif teoriye göre, bir davranış, ancak başkalarının hak ve menfaatlerini koruyan bir hukuk normuyla, yani genel bir davranış kuralıyla çatıştığı zaman, hukuka aykırılık teşkil eder. Türkiye, Almanya ve İsviçre hukukunda hakim görüş objektif teoridir[18].
Durdurma davası açılabilmesi için hukuka aykırı ve devam eder nitelikte bir saldırı olmalıdır. Hukuka aykırı olarak, kişilik hakkına yönelik yapılan saldırı sona ermişse, maddi alemde varlığını sürdürmüyorsa ya da saldırı gerçekleşmemiş ancak gerçekleşme tehlikesi varsa, bu durumlarda durdurma davası açılamaz. Şartları mevcutsa ancak tespit davası, tazminat davası veya önleme davası açılabilir[19]. Örneğin bir kimsenin yüzüne karşı yapılan hakaret, ona ait sırların başkalarına anlatılması, bir radyo ve televizyon programında eleştiri sınırlarını aşan mahiyette hakkında konuşulması fiilleri yapıldıkları anda sona eren fiillerdir ve devam eden saldırı niteliği taşımazlar. Saldırı fiili, kişilik hakkını ihlal eden hususların, maddi alemde bir eşyaya sürekli olarak bağlanmış biçimde ve insan duyuları ile algılanabilecek şekilde herkesi gözü önünde sergilenmesi gibi maddi aleme ilişkin sonuçlar doğuruyorsa, bu fiil durdurma davasının konusu olabilecektir[20]. Devamlı bir saldırı haline örnek vermek gerekirse, kitap, dergi, broşür, afiş, teyp bandı, vitrin veya web sitesi gibi yerlerde yayınlanan bir fotoğraf, devamlı saldırının kaynağını oluşturur. Aynı şekilde bir gazetede yayınlanmaya başlamış bir yazı dizisinde bir kişinin ticari sırlarının açıklanmaya başlamış olması halinde yine devam eden bir saldırı söz konusu olacaktır[21]. Durdurma davası ile kişi, şeref ve haysiyetini ihlal edici nitelikte ifadelerin bulunduğu kitap, broşür, afiş veya dergilerin toplatılmasını, ses kaydının silinmesini, imha edilmesini, vitrindeki fotoğrafın kaldırılmasını, internetteki yayının durdurulmasını isteyebilecektir[22].
2.2. Durdurmanın mümkün olması
Doktrinde, durdurma davası açılabilmesi için, devam etmekte olan saldırının varlığının dışında, durdurmanın mümkün olması gerektiğine değinilmektedir[23]. Örneğin, kişinin şeref ve haysiyetini zedeleyici açıklamaların bulunduğu dergi toplatılmış olsa bile, zihinlerde etkisi halen devam etmektedir. Kılıçoğlu, okuyucunun zihninde oluşan yanlış değer yargısını yok edebilmek için başka bir yola ihtiyaç olduğunu, bu yolun da ihlal edici açıklamada bulunanın yine basın yoluyla düzeltici bir açıklamaya veya açıklamayı geri almaya mahkum edilmesiyle mümkün olacağını ifade etmekteydi[24]. MK. m. 25/2 de önleme, durdurma ve tespit davalarıyla beraber düzeltmenin ve kararın üçüncü kişilere bildirilmesinin ya da yayımlanmasının istenebileceği düzenlenmiştir.
Radyo ve televizyon yoluyla kişilik haklarına saldırıda da, üçüncü kişilerin zihinlerinde devam eden saldırı söz konusudur. Bu halde, kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan yayın sebebiyle izleyici ve dinleyicilerde oluşan yanlış düşünce ve olumsuz değer yargıları yüzünden hukuka aykırı durum devam etmektedir. Sadece ilgili yayının durdurulması, hukuka aykırı durumun sona ermesine yetmemektedir[25]. RTV yoluyla yayında bulunanın yine aynı yolla, zihinlerde oluşan yanlış bilgiyi ve hukuka aykırı durumu düzeltici bir açıklamaya mahkum edilmesi gerekmektedir[26].
2.3. Durdurmada Bir Yararın Bulunması Gereklidir
Durdurma davasının açılabilesi için, diğer dava yollarında da olduğu gibi, hukuki bir yararın mevcut olması gereklidir. Bundan anlaşılması gereken şudur, başka bir yolla hukuka aykırılığın daha etkin ve kolay giderilme yolu varken, bu yol tüketilmeden durdurma davası açılmasında hukuki yarar yoktur. Hukuka aykırı saldırıyı gerçekleştire kişinin dava açılmaksızın dahi bu duruma son verme yükümlülüğü mevcuttur. Durdurma dava açıldığında, bu yükümlülük olay ve kişi bakımından somutlaştırılmış olur. Bu somutlaştırmayı hakim yapmaktadır. Dava açılmadan, saldırıda buluna kişi yarattığı hukuka aykırı duruma son verirse, bu aşamadan sonra durdurma davası açılması bakımından bir yarar kalmamış olacaktır[27].
RTV yoluyla kişilik hakkına saldırıda, izleyici ve dinleyici kitlesinin zihninde olumsuz değer yargıları oluştuğundan, bu durumun düzeltilmesi için, saldırıyı gerçekleştirenin düzeltici açıklamaya mahkum edilmesi gereklidir. Ancak saldırının yarattığı olumsuz durum, izleyici ve dinleyici kitlesinin zihninde günceliğini kaybetmiş olabilir. Bu hallerde, durdurma davası sonucu yapılacak düzeltici açıklama ile, olay tekrar güncellik kazanacağından durdurmada bir yararın bulunmaması sebebiyle dava reddedilmelidir[28].YHGK.’nun 13.01.1988 tarih ve E. 1987/4 -405, 1998/47 sayılı kararında, “Anımsanmasında yarar bulunmayan olayların, gündeme getirilmesinde kural olarak genel yarar bulunamaz.” denmiştir.
2.4. Zamanaşımı ve Yetkili Mahkeme
Kişilik hakları tecavüze uğrayan şahıs, tecavüz fiili devam ettiği sürece durdurma davasını açabilecektir. Bu sebeple durdurma davası bir zamanaşımı süresine tabi değildir. MK. m. 25/V’ e göre, davacı, bu davayı kendi ikametgahında açabileceği gibi, davalının ikametgahı mahkemesinde de açabilir[29].
3. Durdurma Davası Sonucu Verilen Kararın İçeriği
Durdurma davası sonucunda davalıya hukuka aykırı durumu ortadan kaldırma emri verilir. Bu emir, saldırıda kullanılan araçların veya saldırının içeriğinin ortadan kaldırılmasına yönelik olabilir[30]. Kişilik hakkına saldırı teşkil eden ifadelerin bulunduğu kitabın toplatılması, basımının durdurulması, gazetedeki yazı dizisine son verilmesi örnek olarak gösterilebilir. RTV yoluyla kişilik hakkına saldırı durumunda açılacak durdurma davası, hukuka aykırı durumu yaratan aracın ortadan kaldırılmasına yönelik olacağı için, dava sonunda alınacak karar, program yayınının durdurulmasına yönelik olacaktır [31].
AV. BÜLENT SAZ
KARSAZ HUKUK